Tuesday, March 19, 2013

---


"Kambur’u yazdığımda 18 yaşındaydım. O kitap benim için bir yazarlık ya da kariyer başlangıcı değil, bir duygu durumuydu. Bile isteye yazılan, başka bir şey de yazılabilecek, başka türlü de yazılabilecekken yazılan bir metin değildi. Buna sebep eserden ziyade duygu durumu olduğunu söyleyebilirim. Uyandırdığı etkiye çok aşina değilim vakit iletişim yolları kapalı, düşünceler ve hissedişler insanların içine sırlıydı. Kambur, tuhaflığın ve orjinal olma gayretinin olmadığı daha saf bir zamanın daha saf insanları için hatırası olan bir metin olabilir, benim için de öyle. Kambur’un asıl okurlarını zaten ilk basıldığı 93, 94 yıllarında okuyanlar saymaya meyilliyim. Ben de onlar da şimdi söylesem anlaşılmayacak bir haldeydik okurların yıllar sonra beni hala hatırlayıp sahip çıkmalarına da hem şaşkın, hem müteşekkirim, hatta başka, zor bir haldeyim. Ancak Kambur’u yazdığım günümde ve yaşımda o sonsuz heyheylerim, yanı başımdaki çok derin kederlerim, deliliğim ve cinnetim kısacası o kitabı oluşturan her şey ciddi ve sahici bir yazar oluşturmaya yetecek şeyler değildi. Ama o hal tümüyle sahiciydi. Çünkü ben daha yazmak nedir, bilmiyordum.
Ancak tüm cehaletime, gençliğime rağmen çok okumaya, yükseklikleri sezmeye, derinliklerden başı dönmeye, sarsılmaya, kendinden hemen vazgeçmeye, yüksek sanatları sezdikçe elindekileri tasnife… hep yakın ve bu yapıda birisi idim. Gerçek ve oluşturulabilmiş eserleri, edebi ve felsefi metinleri kendime yaklaştırdıkça kendimden vaz geçiyordum. Geçtim de, hem de kolaylıkla, bir an bile bu halimle idare ederim diyemedim, kendimi utandırıcı buldum. Diyebilirim ki o şekilde devam etsem bir on yıl gittikçe marjinalleşerek kendimce bir hüküm sürerdim, şimdiye de biterdim, çünkü aslında başlamamış olurdum. Bütün iş bir şeyler yapmak, üretmek, kazanmak değil olgunlaşmakta. Çoğu kişi sadece ve sürekli bir şeyler yapıyor ama hiç olgunlaşmıyor. Buna sebep aslında bu ortaya konulan sonu gelmez yığınların hemen hiçbiri bir şey değil. Yaşayan insanların çoğu maalesef bir şey değil. Yapmak sonradan olacak birşeydir. Olduktan sonra zaten olmasa ne olur?
Kambur’dan hemen sonra okumaya yurtdışına gittim ve arkamı unutmaya çalıştım. Döndüğümde yalnız olmaya derin bir ihtiyacım ve hayranlığım vardı. İşim rast gitti, çünkü böylesine, her şarta razıydım. Saat tamircisi oldum ve atölyeye kapandım. Elbet geçen zamanda geçenin tümünün aslında benim ömrüm olduğunu bazen müthiş bir keder ve zor zapt edilen bir sızı ile yaşadım. On sekiz yıl aslında geçen her gemiye binmek, her trene her uçağa atlamak isteyen olarak kıpırtısız, sabit sadece baktım. Hayatta becerebildiğim bir şey varsa o da herhalde budur. Bu sürekli bakış bana gün günden yıl yıldan bir derinlik ve kendi kendimle anlaşabileceğim ve anlatabileceğim bir lisan verdi. Teselli verdi, önüm ve manzaram açıldı, on beş senenin sonuna doğru biraz biraz rahatlamaya başladım. Anladım, kabulüm kolaylaştı, üstüme bir tat geldi. Ertesi sene Zamanın Farkında’yı yazmaya başladım, sonra Coşkuyla Ölmek ve bu zamandan çıkan bir kitap daha. O bir müddet sonraya."


Şule Gürbüz


http://www.okuryazar.tv/index.php/sule-gurbuz-coskuyla-olmek.html



No comments:

Post a Comment